Page 258 - Sugra

Basic HTML Version

257
rızasını talep etmek, sevgimizi Yüce Allah’a ve rızasına götürecek her ve-
sileye vermek hakkımızdır, boynumuzun borcudur ve kulluğumuzun gere-
ğidir. Çünkü biz Allah’ın nimetleri arasında, sudaki balık gibiyiz. Balığın
altı yönü su olduğu gibi bizim de şeş cihetimiz Yüce Allah’ın nimetidir.
Bastığımız toprak ki bizim için bitki ve bereket kaynağıdır. Bizi saran
hava ki bir dakika teneffüs etmezsek boğuluruz. Gökyüzündeki bizi ısıtıp
aydınlatan güneş ki olmazsa hayat olmaz. Bedenimiz ki organlarıyla, ye-
tenekleriyle, acayip güzel yaratılışıyla Yüce Allah’ın rahmet hazinesinden
bize sunulmuş nimetler değil mi?
Yüce Allah’ın nimetleri arasında yaşayan insan, sevgisini Yüce Allah’a
vermezse kime verecek. Herkes de der; Allah’ı (c.c.) severim. Hayır,
Allah’ı (c.c.) seven emirlerine koşar. Haram kıldığı bölgelerden uzak kalır.
Rızasını tahsil edecek vesilelere başvurur, bütün gücü ile çaba harcar. Yok-
sa,
“Lafla pilav pişmez. Gönüllerin sevgisi, ellerin vermesinden bellidir.
Seven, sevgilinin peşinden koşmalıdır”
denilmiştir.
Sevginin merkezi kalptir. Kalp ise yeşilimsi yumruk şeklinde üstü kalın
ve geniş, altı ince ve sivridir. Dört parmak sol memenin altındadır. Onun
içinde latife-i rabbaniye denilen bir makam, bir cevher vardır. Allah (c.c.)
ile ilgilidir. Allah’ın temaşagâhı ve bakış noktasıdır.
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor; “
Şüphesiz Allah cisimlerinize ve suret-
lerinize bakmaz. Ancak gönüllerinize bakar
.” Abdullah Tüsteri diyor ki:
“Yüce Allah şöyle demiş:
‘Yarattığım yer ve gök beni içine alamazlar. An-
cak beni içine alabilen mümin kulumun kalbidir’.
Mademki kalpAllah’ın
(c.c.) nazargahı ve bakış noktasıdır, her kirden, her kötü düşünceden ve her
vesveseden uzak, nazara yakışır bir durumda olmalıdır.”
Kimileri; ibadette, zikirde, fikirde gayret etmiş ve kalbi masivadan arın-
dırmada bulunmuştur. Neticede kalbi açılmış, temizlenmiş, içine nur dol-
muş, feyz girmiştir. Böyle bir kalp sahibi durgunluk, olgunluk ve huzur
içinde yaşar.
Kimi de şehvani arzulara dalmış, ibadetten, her tür yararlı düşünceden
uzak kalmış, kalp sahasını ağyardan arındırmamış. Sonuçta kalbi kapalı,
kirli, tecellilerden yoksun hale gelmiş. Bunun sahibi de, kuşkunun, sebat-
sızlığın ve huzursuzluğun girdabına girmiştir.
ŞEYH M. İZZETTİN EL-HAZNEVİ’NİN (K.S.) HAYATI