256
            
            
              mez. Belki kendi şeyhinin adını zikir eder. Bu da sadat-ı kiramın büyükle-
            
            
              rine karşı teeddüpten doğan bir nezakettir, bir saygı ve vefakârlıktır.
            
            
              Oysa yabancı kadınlara el veren, el öptüren, onlarla baş başa konuşup
            
            
              sohbet eden tarikat kurallarından ve İslam ahlakından kopuktur, sapık ve
            
            
              saptırandır.
            
            
              Fıkıh kitaplarında açıklandığına göre yabancı kadınların bedenlerinin
            
            
              çıplak bölümüne tedavi gibi haller dışında yabancı erkeğin el değdirmesi
            
            
              haram kılınmıştır.
            
            
              Dersen, insanların çoğu bu görüşe karşıdır. Deriz, insanlar dünya huzu-
            
            
              runa, ahiret mutluluğuna, mal, namus güvenliğine ve ismetine kavuşabil-
            
            
              meleri için din kurallarına uyma mecburiyetindedirler.
            
            
              
                ‘Din davranışıma
              
            
            
              
                uysun’
              
            
            
              diyen fert ve topluluk felah bulmaz, mutluluktan nasibini almamış
            
            
              ve almayacaktır.
            
            
              Tövbeyi alan insanı profesyonel bir âlime teslim ederdi. O âlim ona
            
            
              gereken talimatı verirdi.
            
            
              
                Talimatın Özü
              
            
            
              Tarikat, insanı Yüce Allah’ın rızasına götürecek olan kitap ve sünne-
            
            
              te tabi olmaktır. Ruhsata göre değil azimete göre dini ve dünyevi hayatı
            
            
              sürdürmektir. Şeriat-ı ğarranın kıymetli hikmeti ile mücehhez olup, nurlu
            
            
              hükümlerini uygulamak demektir.
            
            
              Madem ki tövbe edip böyle bir yola girmişiz artık ne sağa ne sola ka-
            
            
              yalım. Ne de tembellik yaparak geri kalalım. Dini vecibelerimizi yerine
            
            
              getirmekle öldüğümüz zaman bizimle Allah’ın rızası arasındaki her perde
            
            
              kaldırılmalı, her set yıkılmalı her engel aşılmalı ve her teali derecesi ge-
            
            
              çilmeli. Buna da sadece doğru yol olan İslam dinine; hükümde, ahlakta,
            
            
              ibadet ve inançta bağlı olmakla erişilir.
            
            
              Yüce Allah’ın lütfuna ve rızasına ermek için iki şart lazımdır:
            
            
              1. Emirleri yerine getirmek. (İmanlı, ibadetli, doğru, dürüst, iffetli, helâlı
            
            
              kazanır, helali yer, emin, erdemli… olmak.)
            
            
              2. Haramdan (fuhuş, zulüm, haset, kibirlilik, cimrilik, katılık, içki, ku-
            
            
              mar vb. insan şerefine yakışmayan her çirkinlikten) uzak olmak.
            
            
              Yüce Allah’ın ibadetinde son gücümüzle gayret edelim. Yüce Allah’ın
            
            
              KÜLLİYAT-I SUĞRA