222
            
            
              âlimi şu yerde, falan âlimi şu kaşıkla yemişler. Sizde kaşıkları yıkamadan
            
            
              onların yediği yerden yiyiniz. Çünkü Gavs’ın yakınlarıdır. Âli beyttirler,
            
            
              umulur ki artıklarında hayli bereket vardır.
            
            
              Şeyh (k.s.) Antep’e geldi.  O yörenin meşhur asillerinden İsmail Ağa’yı
            
            
              ziyaret etti. İsmail Ağa da cumhuriyetin ilk dönemlerinde Seydagilde bü-
            
            
              yük veli ve mücahit Şeyh Muhammet Masum (k.s.) ile beraber menfada
            
            
              (sürgünde) kalmıştılar. Şeyh (k.s.) İsmail Ağa’ya; biz prensip olarak dünya
            
            
              adamlarını ve ağalarını ziyaret etmiyoruz. Fakat siz menfada büyüklerimiz-
            
            
              le uzun müddet kaldığınızdan ziyaretiniz bizi hoşnut eder, dedi ve Ağa’ya
            
            
              Şeyh Muhammet Masum’dan çok hoşuna giden neyi gördün? diye sordu.
            
            
              İsmail Ağa dedi ki, Şeyh Masum korkunç olaylara karşı cesur, acı mu-
            
            
              sibetlerde sabırlı, dininde tavizsiz, imanında kuvvetli, derin düşünceli, ağır,
            
            
              akıllı, mücahit ve her nimeti takdir eden bir zat idi.
            
            
              Bir gün Nurşin’de ziyaretine gittim. Evler yaylaya çıkmıştı. O geri-
            
            
              de kalıp tekkenin bazı eşyalarını göndermek için kalmıştı. Acıkmış idim.
            
            
              Bana ne yemek getirir diye düşünürdüm. Baktım ki bazı kırık kurumuş
            
            
              ekmekleri getirip bir kaba koydu. Üzerine yoğurt ve ayran döktü. Yumu-
            
            
              şadıktan sonra karıştırdı. Evler yayladadır ancak bunu hazırladım buyurdu.
            
            
              Beraberce yedik. Ama hayatım boyunca onun maddi manevi lezzetini hiç-
            
            
              bir yemekte bulamadım.
            
            
              Evet,Allah dostlarının sohbeti ruha neşe verdiği gibi yemekleri de cisme
            
            
              şifa ve tat bağışlar. Akla görüş ve keskinlik kazandırır. Kalbe nur ve feyiz
            
            
              akıtır. Resulullah (s.a.v.);
            
            
              
                “Cömerdin yemeği şifadır,”
              
            
            
              buyurmaktadır.
            
            
              Molla Necmettin şöyle diyordu; Büyük Şeyh (Şeyh Ahmet el-Haznevi
            
            
              k.s.) 1940’larda davarları ilkbahar mevsiminde Reda’ya (Irak hududu ya-
            
            
              kınında bulunan Şengal Dağı’na yakın Suriye hududuna düşen ıssız bir
            
            
              çöldür) götürürdü. Çünkü oralarda hem hayvanlar otlar, hem de oraya ba-
            
            
              har tez gelirdi. Şeyh İzzettin o zaman genç idi. Refakatinde hem de davar
            
            
              sürüsüyle Rada’ya gittim. Bir gün bana dedi ki, büyük şeyhi çok özle-
            
            
              dik. Ziyaretine gidelim. Yola çıktık. Hayli geniş büyük bir gölün kenarına
            
            
              geldik. Dedi ki; büyüklerin ziyaretine gidildiği zaman hediye götürmek
            
            
              edep’tir. Keşke bu gölde eti yenilebilen bir kuş olsaydı. O sıra gölün diğer
            
            
              kısmında iki bet (eti çok ve lezzetli olan bir kuş cinsi) gördük. Hemen
            
            
              atından indi. Kuşları ürkütmemek için atın arkasında atla beraber yürüdü.
            
            
              KÜLLİYAT-I SUĞRA