213
            
            
              velayet-i suğra (küçük velilik) konaklarıdır. Bu konaklarda salik kendi
            
            
              içinden gaflet, kibirlilik, tembellik, kendisini beğenmek gibi hastalıkları
            
            
              atmış durumundadır.
            
            
              Salikin nefsi bu durumda Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirerek
            
            
              haramdan sakınır. Fakat, arzularından ayrılmışsa da durgun bir duruma
            
            
              gelmişse de tam olarak olgunluk makamına, beğenilir sıfatlara kavuşacak
            
            
              marifete malik değildir. Zira Allah (c.c.) bir insanı beğenirse celal ve ulu-
            
            
              luk makamından nida ederek şöyle der; “Ey insan, toprak ve topraktan
            
            
              yapılmış! Yaratılan nerede, bütün varlıkları bilgisiyle kaplamış, akıl almaz
            
            
              yücelikte Yaratan Allah nerede!” Bu nidadan, kul kendisinin çok uzak, çok
            
            
              liyakatsiz bir yerde, Yüce Allah’ın her şeye egemen çok yüce bir makamda
            
            
              olduğunu anlar dereceye gelir. O zaman görüyor ki daha önce yaptıkları
            
            
              sevgi, yakınlık, ünsiyyet, ulaşma, yaklaşma davası gerçekten uzaktır. Çün-
            
            
              kü yaratılan ve her kötü arzularla kapsanan insan ile Yüce Allah’ın arasın-
            
            
              da hiçbir münasebet yoktur.
            
            
              Salik böyle düşünürken halinden mahcup olur. Geriye doğru adım atar.
            
            
              Nefsini, hastalıklardan daha ziyade tedavi etmeye yeltenir. Bu makam
            
            
              ikilik makamıdır. Çünkü salik bir tarafta kendisini yakınlık, ünsiyyet ve
            
            
              muhabbet deryasında bulduğu halde başka bir tarafta aynı salik nefsin tez-
            
            
              kiyesi ile kulların irşadı ile her önemli işler için tedbir almakla uğraşır.
            
            
              Bu makamda insanı oluşturan unsurlar nur kesilir. Her unsur kendisine
            
            
              layık bir olgunluğa bir meziyet ve fazilete kavuşur. Çünkü bahsedilen le-
            
            
              taif nurani ve berrak hale gelmişler. Letaifin nurluluğu yansıma sureti ile
            
            
              unsurları nurlandırarak başka özellikleri kendilerine kazandırmıştır.
            
            
              Toprağın özelliği olan gevşeklik; usluluğa, sabıra ve insanlardan gelen
            
            
              eziyete karşı tahammül ve dayanmaya dönüşür.
            
            
              Kapla renklenen su özelliği ki, bu da münafıklığın belirtisidir; tek renge
            
            
              dönüşür. Öyle ki nifak özelliği kendisinden uzaklaşmış kimse daima bir
            
            
              renktedir, bir boyadadır. Yüce Allah’ı razı edecek bir durumdadır. Yanında
            
            
              oturan kimse olgunluktan ve güzellikten başka kendisinden göremez.
            
            
              Ateşin özelliği olan nefsin arzusu ve kızgınlık gayrete ve her şerefi koru-
            
            
              maya dönüşür. Bu halde olan bir insan kızması nefsi için değil, Allah (c.c.)
            
            
              içindir. Sevgisi nefsin arzusunu yerine getirmek için değil, Allah’ın (c.c.)
            
            
              sevdiğini yerine getirmek içindir.
            
            
              ŞEYH  M.  İZZETTİN EL-HAZNEVİ’NİN (K.S.) HAYATI