188
            
            
              Görüyoruz kimi; sahabeleri, kimi; imamları, kimi; velileri, kimi; din
            
            
              âlimlerini ve kimi; bütün dindarları hor görüp, hor göstermeye de çalışır.
            
            
              Bazı gafil veyahut cahil kişiler de davalarını teyit ederek peşlerine ko-
            
            
              şarlar. Ve isterler ki bu sahte cevheri, kuyumcuların çarşısında değerlen-
            
            
              dirsinler. Halbuki mahir kuyumcular hurdayı sadeden, sahteyi sağlamdan,
            
            
              alacakarganın siyah taşını elmastan ve kırmızı camı yakuttan ayırabilirler.
            
            
              Bunlar daha ziyade bu sahtenin meddahı olurlarsa onlardaki olan sahte-
            
            
              lik açığa çıkar. İşte o zaman rüsva olurlar. Belki büyüklerine karşı edeple-
            
            
              rini korumadıklarından, Yüce Allah’ın gazabına uğrayacaklar. Peygamber
            
            
              Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i kudsi de, Rabbinden şöyle rivayet eder:
            
            
              .» ِ
            
            
              ب ْ
            
            
              ر َ
            
            
              ح ْ
            
            
              لا ِ
            
            
              ب ُ
            
            
              هُ
            
            
              ت ْ
            
            
              ن َ
            
            
              ذآ ْ
            
            
              د َ
            
            
              ق َ
            
            
              ف ا ًّ
            
            
              ي ِ
            
            
              ل َ
            
            
              و ي ِ
            
            
              ل ى َ
            
            
              دا َ
            
            
              ع ْ
            
            
              ن َ
            
            
              م«
            
            
              
                “Kim ki benim bir dostuma düşmanlık ederse şüphesiz ben kendisi-
              
            
            
              
                ne savaş ilan edeceğim.”
              
            
            
              5
            
            
              Bundan dolayıdır ki, gönül sahipleri olan takva ehli, hiçbir zaman selah
            
            
              ile meşhur olanlara dil uzatmamışlar; namazında ve niyazında olan kimse-
            
            
              nin aleyhinde konuşmamışlar.
            
            
              İbn Hacer el-Heytemi (Fetave’l-Hadîsiyye) adlı eserinde şöyle diyor:
            
            
              
                “Sakın sakın ehli tasavvufu hor görme, hallerini inkâr etme, kötülüğü
              
            
            
              
                haklarında düşünme, onlar hakkında kötü niyeti beslemek öldürücü bir
              
            
            
              
                zehirdir. İçersen hemen helak olacaksın.”
              
            
            
              Helak iki bölümdür. Birisi maddi ve dünyevidir. Bunun işi pek kolaydır.
            
            
              Çünkü dünya gider, dinin kalması pek bir zarar değildir. Diğeri ise manevi
            
            
              ve uhrevi helaktir. İşte bu en büyük hüsrandır. Çünkü böyle bir hüsrana
            
            
              uğrayan Yüce Allah’ın gazabına uğramıştır. Ebedi mutluluktan mahrum
            
            
              olmuştur. Hak ve hakikati terk edip şeytani yollarda fesadı amaçlamıştır.
            
            
              Evet, selah erbabına, imamlara, zikirle fikirle günlerini geçirenlere dil
            
            
              uzatmak, bu hüsranı doğurur. Yüce Allah şöyle buyurur:
            
            
              
                ج
              
            
            
              َ
            
            
              ني �
            
            
              م ِ
            
            
              حا َّ
            
            
              رلا ُ
            
            
              ر ْ
            
            
              ي َ
            
            
              خ َ
            
            
              تْ
            
            
              ن َ
            
            
              ا َ
            
            
              و اَ
            
            
              ن ْ
            
            
              م َ
            
            
              ح ْ
            
            
              را َ
            
            
              و اَ
            
            
              نـ َ
            
            
              ل ْ
            
            
              ر ِ
            
            
              ف ْ
            
            
              غا َ
            
            
              ف اَّ
            
            
              ن َ
            
            
              م ٰ
            
            
              ا �
            
            
              اَ
            
            
              نـَّ
            
            
              ب َ
            
            
              ر َ
            
            
              نو ُ
            
            
              لو ُ
            
            
              ق َ
            
            
              ي ى �
            
            
              دا َ
            
            
              ب ِ
            
            
              ع ْ
            
            
              ن ِ
            
            
              م ٌ
            
            
              قي �
            
            
              ر َ
            
            
              ف َ
            
            
              نا َ
            
            
              ك ُ
            
            
              ه َّ
            
            
              ن ِ
            
            
              ا
            
            
              ى �
            
            
              ّ
            
            
              ن ِ
            
            
              ا
            
            
              110
            
            
              
            
            
              َ
            
            
              نو ُ
            
            
              ك َ
            
            
              ح ْ
            
            
              ضَ
            
            
              ت ْ
            
            
              م ُ
            
            
              هْ
            
            
              ن ِ
            
            
              م ْ
            
            
              مُ
            
            
              تْ
            
            
              ن ُ
            
            
              ك َ
            
            
              و ى �
            
            
              ر ْ
            
            
              ك ِ
            
            
              ذ ْ
            
            
              م ُ
            
            
              ك ْ
            
            
              و َ
            
            
              سْ
            
            
              ن َ
            
            
              ا ى � ّٰ
            
            
              ت َ
            
            
              ح ا ًّ
            
            
              ي ِ
            
            
              ر ْ
            
            
              خ ِ
            
            
              س ْ
            
            
              م ُ
            
            
              هو ُ
            
            
              مُ
            
            
              ت ْ
            
            
              ذ َ
            
            
              خَّ
            
            
              تا َ
            
            
              ف
            
            
              109
            
            
              
            
            
              111
            
            
              
            
            
              َ
            
            
              نو ُ
            
            
              ز ِ
            
            
              ئ �
            
            
              ا َ
            
            
              ف ْ
            
            
              لا ُ
            
            
              م ُ
            
            
              ه ْ
            
            
              م ُ
            
            
              هـَّ
            
            
              ن َ
            
            
              ا
            
            
              
                لا
              
            
            
              او � ُ
            
            
              رـ َ
            
            
              ب َ
            
            
              ص ا َ
            
            
              م ِ
            
            
              ب َ
            
            
              م ْ
            
            
              و َ
            
            
              ي ْ
            
            
              لا ُ
            
            
              م ُ
            
            
              هُ
            
            
              ت ْ
            
            
              ي َ
            
            
              ز َ
            
            
              ج
            
            
              5 Buhârî, hadis no 6502
            
            
              KÜLLİYAT-I SUĞRA