Page 231 - Vusta

Basic HTML Version

230
HÜSNÜ GEÇER
helak dudağına gelinse bile azimli çalışmayı sürdürmektir. Zira Yüce Al-
lah dilerse dikenlik gülzar, zor kolay olur. Dilemezse ışık karanlık, kolay
zor olur. Hz. İbrahim’e ateş yaşam ve selamet olmadı mı? Hz. Yusuf’a
zindan olgunlaştırıcı, oluşturucu medrese hâline gelmedi mi? Hz. Yunus’a
korkunç denizin derinliği, yunusun karnı, yalvarış, ibadet ve iman mabedi
olmadı mı? Hira mağarası, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e dünyaya nur saçan,
insanlığa yön veren, zulmü kaldırıp adaleti getiren, küfrü bertaraf edip
imanı yerleştiren, cehaleti dağıtıp ilme çağıran kaynak ve inen ilk ayette
insanlığa “Oku!” emrini veren ocak olmadı mı?
Ümmi (okuma ve yazması olmayan) bir insana zengin manasıyla
akılları şaşırtan, fesahat ve belagatli lafız ile dilleri susturan, anlaşılır
açıklamasıyla düşünceyi durduran, kocaman beşeriyete hidayet göstergesi
olan Kur’an-ı Kerim’i vermedi mi?
Sözün özü; manaca ve maddece krizde ve bunalımda çırpınan beşeri-
yet, semavi vahye ve ilahi kanuna dönmedikçe fazileti de sökülür, gider.
Yerine rezalet uçurumu kalır. Koruyan ancak Allah’tır. Tarımcı tohumu
yere saçar. Gereken suyu, gübreyi verir. Gerekirse yabancı bitkileri yok
etmek için ekilen alanı ilaçlar. Sonrasında, buğday tanesinin oluşumun-
dan, gelişiminden ve başak vermesinden hiç haberi olmaz. En fazla oy-
nadığı rol, zaman zaman gitmesi, bakması ve gözetmesidir.
Mesela tane, suyu nasıl emer? Toprağın nimetlerinden nasıl gelişimi-
ni, oluşumunu, tadına, özüne ve kıvamına uygun olanları nasıl seçer?
Hangi kimyasal hâllerden geçerek, yeşile gider. Taneden yaprağa, sapa,
başağa dönüşür. Bir taneden nasıl yedi yüz tane olur. Bunlar tarımcının
akıl ve idrakinin kapsamında ve gücünün etkisinde değildir.
Tarımcı taneciğin bu seyrüseferini, bu oluşum ve gelişimini düşünür-
se Yüce Allah’ın varlıklarda bıraktığı kanundan başka bir şey göremez.
Hemen Yüce Allah’ın her şeye kadir ve egemen olduğunu itiraf ederek,
şükrüne, zikrine ve kulluğun gerektirdiği vazifeye yeltenir.
Yüce Allah mealen şöyle buymaktadır: “Ektiğiniz şeyi görüyor mu-
sunuz? Siz mi onu göğertirsiniz veyahut göğerten biz miyiz? Dileseydik
onu kırık dökük hâle getirirdik. Hemen üzülmeye, konuşmaya (ne için
böyle oldu diye söylenmeye) başlardınız: Gerçekten biz zararlıyız. Belki