Page 189 - Vusta

Basic HTML Version

188
HÜSNÜ GEÇER
Bu insan evini barkını bıraktı, vatanından dost ve akrabasından
ayrıldı. İslam’da en kutsal ameli işledi. Zira Resulullah’ın hicretine
katıldı. Fakat bu hicret, dinî ve manevi olarak kendisine bir sevap ve de-
rece kazandırmadı. Çünkü göçü sadece şehvete, nefsanî arzuya mebni
kadın içindi. İhlas ve samimiyetten uzaktı.
Şeyh Ataullah İskenderi, Hikem’inde şöyle der: “Ameller dikilmiş
heykeller gibidir. Ruhları içlerinde bulunan ihlas sırrıdır.” Ve diyor: “Al-
çakgönüllülüğü ve nefsi hor görmeyi meydana getiren masiyet, nefsin be-
ğenmesini ve kibirliliği oluşturan taatten hayırlıdır.” Çünkü ikincisi ihlas-
tan uzak nefsanî arzu için yapılmıştır. İlki ise yalvarışı, kırgınlığı ve alçak
gönüllülüğü ifade etmiştir. Hülasa, samimiyet semasından gelmeyen her
amel damlası, bulanıktır. Kabulden uzak olmakla kemal erbabının na-
zarında hiç, belki şer sayılır.
Rivayete göre birisi, bir padişaha inkılâp ederek onu mülkünden
uzaklaştırır ve mülkünü eline geçirir... Zavallı keder ve üzüntüden can
verir. Şairi her gün mezarını ziyaret ederek dâhiyane zekâsıyla onu över,
yerine geçeni de yerer. Çocuklar ve çobanlar şairin o kalıplı, kafiyeli, en-
gin manalı şiirlerini ezberleyerek hazin nağmesini taklit ederek sözlerini
başkalarına aktarırlar.
Bir gün yeni padişahın baş veziri der ki: “Hünkârım! Filan şairi söy-
lediği şiirden alıkoymazsan mülkün sarsılır ve devlet elinden gider. Padi-
şahım, tedbirli insan tedirgin olmaz. Sözün özünü bul ve ona göre davran.
Dikkat et, zeval kemaldedir, millet ve memleket mera ve koyun gibidir,
padişah da çobanıdır. Padişahın gafleti, kızgınlığı ve pısırıklığı, memleket
gemisini batırarak milleti dağılmaya ve devleti yıkılmaya sürükler.”
Padişah şairi huzuruna getirtir ve der ki: “Sen bilirsin ki o benim
düşmanındır, onun mülkünün zevaline ve ölümüne sebep benim... Padi-
şahlara her türlü cezalandırma âdettir. Hangi cesaretle bana söver, onu
översin?” Şair der: “Nasıl onu övmeyeyim ki, velinimetimdi. Uzun yıllar
boyunca bana iyiliğini akıtırdı, korur ve gözetirdi, yedirir ve içirirdi. Bun-
ca iyiliklerle nasıl onu unuturum, övgüsünü bırakırım? Hayır, hayır, ölü-
münden sonra adını anmak, layık olduğu övgüyü yaşatmak boynumun
borcu, sadakatin gereği ve vefanın icabıdır.” Bunun üzerine padişah bir
yazı yazar, kendisine verir ve hazineye gönderir.