Page 145 - Vusta

Basic HTML Version

144
HÜSNÜ GEÇER
Mağazaya gittim, dürbün hakkında görevlilerden bilgi istedim. Dedi-
ler ki: ‘Bu dürbün, 100 metreyi 10 metre gibi, geceyi gündüz gibi göste-
rir.’ Parayı kendilerine verdim ve şart koştum ki, dürbün söylediğiniz gibi
çıkmazsa, dürbününüzü iade edip paramı geri alırım. Kabul ettiler.
Dürbünü aldım, dışarıda baktım ki, 100 metreyi ancak yetmiş metre
gösteriyor. Geceleyin çıplak gözle bakmak, onunla bakmaktan evladır.
Dürbünü kendilerine iade ederek paramı geri aldım. Kızdılar, fakat
kızmaları misafir aldatmaya çalışmalarından, yalan söylediklerinden de-
ğildi. Parayı onlardan geri aldığım içindi.”
Şeyh, dedi ki: “Bir âlim olarak söylemiyorum. Çünkü âlimin rütbesi
çok yüksektir. Belki tecrübeli bir ihtiyar Müslüman olarak diyorum. İn-
sanlarınızı Avrupa’dan çekin. Orada gördüklerimin ya dinî hayatı yara-
lanmış, din imandan ayrılmış; ya evladından yara almış, çünkü evladı ne
ana-babasına ne de Allah’ına itaat eder. Ya bedeninde yara almış, bedeni
müzmin hastalıklara yakalanmış veya bu yaraların birkaçını almıştır.
Yoksul, dindar, sağlıklı, itaatli, evlat sahibi yaşamak bu yaraları alıp zen-
gin yaşamaktan daha iyi değil midir?”
Sabahleyin Yeşilköy Havaalanı’na indik. Ezan seslerinin duyul-
masıyla kalbimiz açıldı, ruhumuz huzur buldu. Ve Yüce Allah’a şükrede-
rek “Müslüman bir ülkenin toprağına ayak bastık” dedik.
Şeyh, insanları tanımada, gerçeklerin açığa kavuşmasında ve olaylar-
dan ibret almada hekimdi. Konuşmaları, açıklamaları, düşünceleri iman
nuruna, din kuvvetine dayandığından hakikatin aynaları ve ibret almanın
tablolarıydı.
Peygamberimiz (s.a.v.), Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte
şöyle buyurur: “İmanlının ferasetinden korkun. Şüphesiz o, Allah’ın nu-
ruyla bakar ve Allah’ın tevfikiyle konuşur.”
79
Şeyh, anlattıkları bu macerayla gördükleri bu durumlarla cemaati ir-
şat etti ve Avrupa’da çalışan insanlarımız hakkında net ve açık ifadeleriy-
le güzel bilgiler verdi.
79 Keşfü’l-Hafa, 111/1.