Page 144 - Vusta

Basic HTML Version

KÜLLİYAT-I VUSTA
143
doğruluklarından çok bahsediliyordu. Avrupa’yı ve Avrupalıların mua-
melelerini görünce, davranış ve durumlarına şahit olunca daha önce onlar
hakkında bahsedilen iyi hâllerin ve duyduklarımızın tersini müşahede et-
tim:
1. Avrupalılar genellikle maddeye tapan, manadan uzak, şahsi men-
faatlerine meftun, boğazlarına ve şehvetlerine aşırı derecede düşkün bir
toplumdur.
Avrupa’da insan hakları vardır; ancak dinlerine, ırklarına ve millî ge-
leneklerine bağlı kimseler içindir. Mesela; İslam âleminin her bölgesinde
Hristiyanlar ibadetlerini huzur ve güven içinde eda ederler. Kilisenin bu-
lunduğu her yerde Hristiyanlığın sembolü olan haç görülür ve çan sesi
duyulur. Ancak Avrupa’da Müslümanlar umumi olarak ibadetlerini bod-
rumlarda eda ederler, istisnalar dışında ezan içeride okunur ve sesleri
dışarıda duyulmaz. Müslümanlığın sembolü olan minareler hiç görülmez.
Bir memlekette durum böyleyken insan haklarının korunmasından bahse-
dilebilir mi? Bu memlekette inanç ve ibadet özgürlüğü gerekli şekilde
nasıl yaşanabilir?
2. Avrupa’da şehvani ve hayvani duygulara genel özgürlük vardır.
Herkes istediği şekilde nefsanî isteğini tatmin etmeye çalışabilir. Yani
şehvetin dindirilmesi her hâlde mubahtır. Nikâh bağı olsa da olmasa da,
tıpkı hayvanlar arasında meydana gelen birleşme gibi...
İnsan mademki insandır, davranışları sınırlı olmalıdır. Bu da dine,
imana ve üstün ahlaka bağlıdır. Bunlar olmayınca insan her türlü kirli or-
tama girebilir, her çirkin işe karışabilir ve her nahoş arkadaşla teşrik-i me-
sai yapabilir ki, bu da mutsuzluğu doğuran en büyük sarsıntıdır.
Numune tüme, mostra mala delalet eder. Hikmetlerin gereğince Av-
rupa’daki doğruluk da tamamen sarsılmıştır. Şöyle ki; bana güzel bir dür-
bün lazımdı. Arkadaşları gönderdim ve dedim ki: ‘Alman malı sağlamdır,
insanla muameleleri dürüsttür, derler. Gidin büyük mağazalarına, beğen-
diğiniz dürbünü bulduğunuzda pazarlık yapın. Daha sonra ben gelir ba-
karım, beğenirsem belirlenen fiyatla alacağım.’ Arkadaşlar gittiler, kendi-
lerine tarif ettiğim dürbünü bir mağazada buldular ve gelip bana dediler
ki: ‘Belirttiğiniz şartlara uygun dürbünü bir mağazada gördük.’