Page 120 - Vusta

Basic HTML Version

KÜLLİYAT-I VUSTA
119
larından vazgeçemeyeceklerini görünce kısa zamanda heyet üyeliğinden
istifa etti. Dinini korumak için dünyasına zarar vererek ayrıldı.
Meşhur Beggare aşiret reisi, yüksek tahsilini yapan bir heyetle Tel-
maruf’ta, divana geldi. Şeyh kendilerine gereken hizmeti ve iltifatı gös-
terdikten sonra, onlara ne işle uğraştıklarını sordu. O da “Arifü’l-Arab’ım.
Arap aşiretlerinin miras taksimlerini ben yaparım. Aralarında meydana
gelen müşkül meseleleri ben çözerim. Hukuktaki hükümleri bana aittir”
dedi. Şeyh “Kitaptan, sünnetten haberin var mı? Fıkıh ilmini okumuş mu-
sun?” dedi. O, “Hayır” dedi. “Müracaat edeceğin âlimin var mı?”
“Hayır.” “O zaman bir daha bu işleri yapma. Çünkü cahilsin, bilmeden
yaptığında hata edersin. Ali’nin hakkını Veli’ye verirsin ve günaha girmiş
olursun” dedi. Aşiret reisi “Hayır, ben bu işleri çok güzel bilirim. Yirmi
beş aşiret bana bağlıdır. Büyük tecrübe sahibiyim. Artık bu tür vazifelerde
maharet zirvesindeyim ve her şeyi bilirim” diye cevap verdi. Şeyh “Senin
gibi, falan ağa da Arifü’l-Arab’dı. ‘Ben her şeyi bilirim’ derdi. Pipo
ağzından düşmezdi, tütün içerdi. Bir gün kendisine misafir oldum. ‘Bu
işin ehli değilsin’ dedim. O da senin gibi, ‘Her şeyi bilirim’ diye cevap
verdi. Bizim için gerekli hizmetlere başlayınca pipoyu ağzından çıkarıp
bir yana bıraktı. Oğluma ‘Piposunu alıp cebine koy’ dedim. O da aldı, ce-
bine koydu. Adam pipoyu aradı, bulamayınca pipoyu vermesini söyledim,
verdi. Kendisine ‘Piposunun bu mecliste kimin cebinde ve nerede oldu-
ğunu bilmeyen birinin her şeyi bildiğini söylemesi abes değil mi? İkinci
olarak bildiklerin genellikle taklide dayandığından zandan ibarettir. Zan
ise her an zevale mahkûmdur. Oysa kitap, sünnet ve fıkhı bilen bir âlime
müracaat etmeden hüküm verme’ dedim.”
Peygamber Aleyhisselam buyurur ki: “Yüce Allah göğüslerden çekip
almakla ilmi kaldırmaz. Ancak ilmin kaldırılması, âlimlerin ölümüyledir.
Âlim kalmayınca insanlar, cahilleri kendilerine önder, lider kabul ederler.
Onlar da bilmeden fetva verirler. Dolayısıyla sapar ve saptırırlar.”
Şeyh’in gayretiyle ağa, yıllarca üzerinde bulunduğu âdetini
bırakmaya söz verdi ve mübarek elini tutarak tövbe etti.
Şeyh, zekât ve sadakayı vereceği zamanı, zemini ve vereceği kimseyi
iyi kollardı. Mesela; Ramazan-ı Şerif’i, Kadir gecelerini, seher vaktini
zaman dilimlerinden, Hicaz’da bulunsaydı Haremeyn’i mekân parça-