Page 113 - Vusta

Basic HTML Version

112
HÜSNÜ GEÇER
Aynı misafirlikte ehl-i beytten ve ehl-i hâlden büyük âlim Muham-
med Kasım Arvasi de vardı. Şeyh, koltuklarda oturmadığından ikisine
özel olarak battaniye serdiler. Şeyh, Muhammed Kasım Arvasi Hazretle-
ri’nin huzurunda battaniyede oturmadı, sohbet etmedi ve tövbe de verme-
di. Muhammed Kasım Hazretleri durumu anlayınca yemekten hemen son-
ra ayrıldı. Şeyh Hazretleri de irşat işine başladı.
Çünkü M. Kasım Hazretleri, Seyyid Sıbgatullah (k.s.)’ın akrabasıydı.
İşte erbab-ı kemal ve ashab-ı hâl, büyüklerin yanında hünerlerini gizler.
Hayâ ederek hiçbir davada bulunmazlar.
İlahım! Kıl nasip bana edepten,
Edepsizler uzaktır Lütf-i Rab’den...
Uzun yıllar sohbetinde bulunduk. Her hâli ve işi acayipti, fakat edebi,
uygun davranışı bambaşka idi.
Beden kaşımasını görmedik, hastalık sebebiyle inlemesini işitmedik,
gaflet hâlini kendilerinde sezmedik, zamanı boşa harcadığına rastlamadık,
balgam veya burun akıntısı yere attığını müşahede etmedik.
Hülasa; Şeyh (k.s.), bütün insani olgunluklara, İslami faziletlere, vic-
dani ve evrensel duygulara sahip olan bambaşka bir insandı.
İrşadi seferlerinin birinde Mersin’de idi. Bir gece tahminen saat üçe
kadar seyr ü süluk yapan hocalara -herkesin hâline uygun- irşat, terbiye,
zikir ve fikir kurallarını öğretiyordu. Bu çalışması yaklaşık olarak beş saat
diz üstünde devam etti.
Son olarak “fakir”i çağırdı. Uzun beklemeden, uykusuzluktan bede-
nime gelen şikâyeti unuttum. Kapıyı açarak bulunduğu odaya girdim.
Gördüm ki fazlaca diz üstü oturduğundan dolayı hissettiği acısını unut-
mak için bir ayağını uzatmıştı. Beni görür görmez ayağını topladı. Çünkü
müritlerin yanında, insanların huzurunda ayak uzatmıyordu.
Hülasa; Şeyh, işiyle, davranışıyla, özüyle ve sözüyle örnek bir insan,
şefkatli bir muallim ve gerçek bir mürşit idi.