Page 255 - Sugra

Basic HTML Version

254
sulluklarını, çok yönleriyle zarar ve hüsranda olduklarını görünce hummalı
çalışmaya, gece gündüz nasihat etmeye, hakikati göstermeye, parlak sözleri
ile hikmet âmiz konuşmasıyla, gafletten doğan karanlığı dağıtmaya bütün
gücü ile çalıştı. İhtiyar bedeni bu ağır yükü taşıyamayınca, hasta oldu ve
memleketine döndü. Fakat Avrupa’daki Müslümanların perişan durumları
ve âhı hiç hatır-ı şerifinden çıkmıyordu. Diyorlardı ki:
“Esefle ifade ediyorum. Oradaki din adamlarının çoğu yeterli olmamak-
la; diyanetten değil siyasetten, ahlaktan değil malayaniden, ittifaktan de-
ğil tefrikadan ve manadan değil maddeden konuşuyorlar. Parlak ibareleri
serd ediyorlar. Ama yegâne amaçları şahsi çıkar ve menfaattir. Zira oradaki
Müslümanlar hayli gruplara bölünmüşler. Her grubun camii, imamı hatta
kendi camiinde verilen ders gösterilen hedef ve kullanılan ifade tarzı baş-
kaydı. Bu da Türk kesiminde daha belirgin görülmektedir. Müslümanların
madde ve menfaat için bu kara balçığa, bu kirli ortama ve vahim duruma
düşmeleri hüsrandan başka bir şey değildir.
Çare o insanlarımızı bir an önce iman nuruna, İslam ahlakına ve gerçek
özlerine döndürmektir. Yoksa tarla da gider, tohum da gider. Asıl da, nesil
de ortadan kaybolur gider.
Londra’ya Sefer
Londra’ya tedavi için giderken büyük oğlu ve halifesi olan âl-i cenap
Şeyh Muhammed’i ve özel doktorunu da beraber yanına aldı. Görünürde
amacı hastalığını tedavi etmekti. Fakat günah ve gaflet kiri ile paslanmış,
maddiyat üzerine durup donmuş, dinden ve imandan çıplak görebildiği
herkesi irşad ilacı ile verdiği nasihatleriyle tedavi etmeye teşebbüs eyledi.
1. Doktorlar fırkası ki, genellikle manadan uzak dinden kesik ve inanç-
tan zayıftırlar. Çünkü kendilerini varlık içinde bulurlar. Hayli insanları
kendilerine muhtaç görürler. Kolaylıkla her arzularına kavuşurlar.
2. Orada yaşayan ve kendilerini ziyaret eden Müslüman ziyaretçiler ki,
dini sohbet ve vaz u nasihate susamışlardır.
Bulunduğu hastahane veya misafir olduğu hanelerde başına yığılmalar,
izdihamlar olurdu. Sohbet ederdi. İslam’ın faziletlerini açıklardı. Hazır bu-
lunan insanlar göz kesilir bakarlardı. Kulak kesilir dinlerlerdi.
Böylelikle hayli kalplere iman nuru doğdu. Çok yüreklere Allah (c.c.)
KÜLLİYAT-I SUĞRA