Page 294 - Vusta

Basic HTML Version

KÜLLİYAT-I VUSTA
293
Acaba bu ikisi bir olurlar mı?
Dikkat et! Dış kabuk, korumak içindir. İnsanı üzüntüden kurtaran,
cisme sağlık ve ruha kıvanç kazandıran, özdür. İçe gir, öze kavuş, üzün-
tüden kurtulacaksın.
Evet! Kabuk ile özün arasında değişim olduğu gibi, kabuk ile uğra-
şanın ve içe inip özü bulanın arasında da hayli değişim mevcuttur.
Evet! Eserden müessire, halktan hakka, renkten renkliye gidilmedik-
çe mana ve hakikatlere varmak çok zordur. Çünkü dış ile için arasında
mahiyet itibariyle hayli değişim vardır; karpuz gibi dışı yeşil ve alacadır.
Ama içi kırmızı ve tatlıdır. Ceviz gibi, dışı sert ve kurudur. İçi yağlı ve
yumuşaktır. İnsan gibi, dışı normal konuşan bir canlıdır. Ama içinde ne
niyetler gizlemiş, ne inançlar saklamış, neye karşı muhabbet beslemiş,
neyi hedeflemiş olduğunun bilinmesi, ancak uzun zamanda ince
araştırmaya bağlıdır. Denizin yüzeyine bakan bir insan derinliklerinde
balık mı var? Yılan mı var? İnci mi var? Gömülen gemi mi var? Bilemez.
Bunların bilinmesi için denizin yüzeyine bakmak değil, derinliklerine
dalmak gereklidir.
Okurum, geçerim ve anlarım dersen kendini aldatırsın. Ancak düşü-
nürsen, yorulursan, aheste aheste geçersen anlayabilirsin. Zira, okumak
ile anlamak arasında fark vardır. Okumanın aracı, göz ve dildir. Anla-
manın vasıtası akıl ve düşüncedir, kalp ve basirettir. Bunları çalıştırıp
yormadan anlamak sadece peygamberlere her hususta ve evliyaya da bazı
konularda müyesser olabilir. Çünkü peygamberlerin bütün ilimleri, evli-
yanın kısmi bilgileri; akıl ve basiret çalıştırılmadan kendilerine
bağışlanmıştır. Ki buna Vehbi (bağışlanmış) ilim denilir. O da havassa
(özel insanlara) verilen bir vergidir. Avam (evliya ve enbiyadan hariç in-
sanlar) ise akıl ve düşüncenin çabasıyla ilme ve hikmete kavuşabilir. Yü-
ce Allah buyurur:
ﱠﻥﺍ
ﹾﺍﻭ ﺕﺍﻮﻤﺴﻟﺍ ﹺﻖﹾﻠﺧ ﻲﻓ
ﹶﻻ
ﹶﻼﺘﺧﺍﻭ ﹺﺽﺭ
ﹸﻻ ﺕﺎﻳ ﻵَ ﹺﺭﺎﻬﻨﻟ ﺍﻭ ﹺﻞﻴﱠﻟ ﺍ ﻑ
ﹾﺍ ﹺﻝﻭ
ﹺﺏﺎﺒﹾﻟﹶﻻ
Elbette göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, vicdanları te-
miz olanlar için şüphesiz deliller vardır.”
182
182 Al-i İmran, 190.