Page 111 - Vusta

Basic HTML Version

110
HÜSNÜ GEÇER
ŞEYH İZZEDDİN EL-HAZNEVÎ’NİN (KUDDİSE SIRRUHU)
BİR MİKTAR HÂL TERCÜMESİ
Şeyh (k.s.), edep babında zirveye ulaşmıştı. Kıbleye ve şeyhi, Şeyh
Ahmed el-Haznevî (k.s.)’nin türbesine asla sırt çevirmiyordu. O yönlere
tükürük ve benzerini atmıyordu, ayağını uzatmıyordu.
Oğlu ve halifesi Şeyh Muhammed el-Haznevî (k.s.) diyordu ki:
“Şeyh Hazretleri ile Londra’da idim. İhvanların birisine misafir gittiğinde,
Büyük Şeyh’in türbe cihetini sorar, sonra otururdu. Ta ki sırtı değil de
mübarek yüzü o tarafa yönelmiş olsun.
Büyük Şeyh Hazretleri’nin türbesi o taraflarda olduğu gibi istifade ve
istifaze kaynakları da o cihetlerdir. Tıpkı ayna gibi yüzü, güneşe dönük
olunca; yansıma sebebiyle güneşe benzer aynadan da zuhur eder. Sırtı gü-
neşe dönük olursa tecelli kaybolur.”
Edep bir tâc imiş nur-ı Hudâ’dan,
Giy o tâcı, emin ol her belâdan...
1. RESULULLAH’A KARŞI EDEBİ
Molla Necmeddin diyordu ki: “Şeyh (k.s.), Medine-i Münevvere’de
kendisini yok eder derecede mütevazı davranırdı. Mescid-i Nebevi’de bir
direk arkasında büzülerek ibadetini ve münacatını yapardı.
Muvacehede Resulullah’ın karşısında durup, murakabede saatlerce
beklerdi. Öyle ağlar ve sızlardı ki, bazen düşer hâle gelirdi. Yoğun
çalışmasından, fazla ibadet etmesinden, sonsuz dikkatli ve edepli dav-
ranışından mübarek bedeni zayıf ve sapsarı kesilirdi.”
Hazretgilden birisi Adana’ya geldi. Şeyh’i ziyaret etti ve dedi ki:
“Maşallah! Görüyorum ki; Cami, çarşı ve içinde bulunduğun evin etrafı
müritlerle dolup taşıyor. Kanaatimce böyle bir irşat, Hazret’e de Büyük
Şeyh (k.s.)’e de müyesser olmamıştır.”
Şeyh (k.s.) buyurdu: “Kurban! Nasıl öyle diyorsun? Onlar yerlerinde
dururlardı, bu kadardan fazla irşat ederlerdi. Bizim imkânlarımız, ulaşım
ve haberleşme araçları onların ellerinde olsaydı dünyayı fethederlerdi.”