Page 89 - Sugra

Basic HTML Version

88
anlayışından uzak, basar ve basiretlerinden gaib olanı seçkin kullarına bil-
direbilir. Bunda da aklî ve naklî herhangi bir engel yoktur. Mesela;
1- Hz. Meryem’e kapalı kapıların arkasında mevsime uymayan rızık ge-
lişi gibi. Mesela o zamanda bugünkü koruma imkanları olmamakla porta-
kalı - ki kış meyvesidir - yazın ortasında, karpuz ve domatesi -ki yaz ve güz
meyveleridir- kışın ortasında Hz. Meryem’in yanında bulunuyordu; ama
araç olmaksızın. Yaşı küçük, yetenekleri olgun olmamış, dini malumata
vukuflu olmamakla soruldu:
؟ا َ
ذ ٰ
ه ِ
كَ
ل ىّٰ
ن َ
ا
“Bu (mevsimsiz ve vasıtasız nimet) nereden eline geçer?”
37
Cevapta:
37
۝
ٍ
با َ
س ِ
ح ِ
ر ْ
ي َ
غ ِ
ب ُ
ء �
ا َ
ش َ
ي ْ
ن َ
م ُ
ق ُ
ز ْ
ر َ
ي َ
ه ّٰ
للا َّ
ن ِ
ا
ط
ِ
ه ّٰ
للا ِ
دْ
ن ِ
ع ْ
ن ِ
م َ
و ُ
ه ْ
تَ
لا َ
ق
“O Allah’ın katındandır. Şüphesiz Allah (umulmayan yerden ve yö-
reden veyahut çokluğundan dolayı) hesap kapsamının dışında olan ni-
meti dilediği kimselere rızık olarak bağışlar, dedi.”
2- Hz. Ömer (r.a.) minber üstünde konuşurken
“Ey Zenim oğlu Sâriye!
Dağa çekilin, dağa çekilin!”
buyurdular. O zaman İslam ordusu Niha-
vent denilen İran toprağında idi. Aralarında aylar kadar geniş mesafe vardı.
Ses İslam ordusunun kumandanının kulağına varınca orduyu dağa çeke-
rek düşmanlarını yenerler. Bu hadiseyi İmam-ı Suyûtî gibi bir Allame Hz.
Ömer’in biyografyasıyla ilgili “Tarihu’l-Hulefa” adlı eserinde kaleme al-
mıştır. İmam-ı Suyûtî’nin bu konunun hak olduğuna dair şahitliği yeter.
Evet, Hz. Ömer’in (r.a.) Hicaz’dan, Nihavent’te bulunan ordunun ha-
linden haberdar olması, verdiği komutun aynı anda Hicaz’dan ta İran’a
kavuşması ve İbn-i Zenîm’in İran’dan, Hicaz’da konuşan Hz. Ömer’in se-
sini işitip tanıması konuya kesin delil ve keramete kuvvetli burhan olarak
yetmez mi?
3- Hz. Hızır’ın işlerin akıbetini bilerek akıbete uygun davranması nasıl
ki Kur’an-ı Kerim’de serd edilmiştir. Bu, gaybı bilmek değil midir?
4- Şeyh İzzeddin el-Haznevi (k.s.), Şam’ın Zebedanî’sinde, Halep’in bir
kısım âlimlerine haber vererek şöyle der:
37 Âl-i İmrân suresi, ayet 37
KÜLLİYAT-I SUĞRA