Page 248 - Sugra

Basic HTML Version

247
1. Avrupalılar genellikle maddeye tapar, şahsi menfaatlerine düşkün, bo-
ğazlarına ve şehvetlerine aşırı derecede meftun bir toplumdur. Avrupa’da
insan hakları vardır ancak dinlerine, ırklarına ve milli geleneklerine bağlı
kimseler için. Mesela; İslam âleminin her bölgesinde Hıristiyanlar ibadet-
lerini huzur ve güven içerisinde eda ederler. Kilisenin bulunduğu her yerde
Hıristiyanlığın sembolü olan haç görülür ve çan sesi duyulur amaAvrupa’da
müslümanlar umumi olarak ibadetlerini bodrumlarda eda ederler, istisna-
lar dışında ezanlar duyulmaz. Müslümanlığın sembolü olan minareler hiç
de görülmez. Bir memlekette durum bu iken insan haklarının korunması,
inanç ve ibadet özgürlüğü gerekli bir biçimde nasıl yaşanabilir?
2. Avrupa’da şehvani ve hayvani duygulara genel özgürlük vardır. Her-
kes istediği şekilde nefsanî isteğini tatmin etmeye çalışabilir. Yani şehvetin,
dindirilmesi her halde mubahtır. Nikâh bağı olsa da, olmasa da. Tıpkı hay-
vanlar arasında meydana gelen birleşme gibi.
İnsan mademki insandır, davranışları sınırlı olmalıdır. Bu da dine, ima-
na ve üstün ahlaka bağlıdır. Bunlar olmayınca insan her kirli ortama girebi-
lir, her çirkin işe karışabilir ve her nahoş arkadaşla, teşrik-i mesai yapabilir
ki bu da mutsuzluğu doğuran en büyük sarsıntıdır.
3.
Numune tüme, mostura mala delalet eder.
Hikmetlerinin gereğin-
ce Avrupa’daki doğruluk da tamamen sarsılmıştır. Şöyle ki; bana güzel bir
dürbün lazımdı. Arkadaşları gönderdim. Ve şöyle dedim:
Alman malı sağ-
lamdır, insanla muameleleri dürüsttür derler, gidin büyük mağazalarına
beğendiğimiz dürbünü bulduğunuzda pazarlık yapın. Daha sonra ben
gelirim, bakarım, beğenirsem belirlenen fiyatla alacağım
. Arkadaşlar
gittiler, kendilerine tarif ettiğim dürbünü bir mağazada buldular. Ve gelip
bana dediler ki; belirttiğiniz şartlara uygun dürbünü bir mağazada gördük.
Mağazaya gittim, dürbün hakkında ilgililerden bilgi istedim. Dediler ki;
bu dürbün yüz metreyi on metre gibi, geceyi gündüz gibi gösterir
. Parayı
kendilerine verdim ve şart koştum ki
dürbün söylediğiniz gibi çıkmazsa
dürbününüzü iade edip, paramı alırım
. Kabul ettiler. Dürbünü aldım, dı-
şarıda baktım ki yüz metreyi ancak yetmiş metre gösterir. Geceleyin çıplak
gözle bakmak onunla bakmaktan daha ziyade gösterişlidir. Dürbünü ken-
dilerine iade ederek paramı geri aldım. Kızdılar, fakat kızmaları misafiri al-
datmaya çalışmalarından, yalan söylemelerinden değildi. Parayı onlardan
geri aldığım içindi.
ŞEYH M. İZZETTİN EL-HAZNEVİ’NİN (K.S.) HAYATI